FB TW PIN NWS

Karagöz

Karagöz


Karagöz; deve veya manda derisinden yapılan ve tasvir adı verilen insan, hayvan veya eşya şekillerinin çubuklara takılıp arkadan yansıtılan ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettirildiği bir gölge oyunu türüdür.


Küşteri meydanı olarak anılan Karagöz perdesinin ismi Şeyh Küşteri isimli tarihi bir simaya dayandırılmaktadır: Bir rivayete göre oyunun başkarakterleri olan Karagöz ve Hacivat bir cami inşaatında çalıştıkları sırada işi aksatmalarından dolayı dönemin padişahı Sultan Orhan Gazi tarafından öldürtülürler fakat Sultan sonradan pişman olur; Sultan’ın üzüldüğünü gören Şeyh Küşteri, Karagöz ve Hacivat’ın suretlerini yaparak perdede oynatır. Bu yüzden Karagözcüler, bu sanatın yaratıcısı olarak Şeyh Küşteri’yi pirleri kabul ederler.


Karagöz, sanatçının performansına dayalı bir gölge oyunu olup Karagöz ve Hacivat arasında geçen karşılıklı komik diyaloglar ve atışmalara dayanır. Güldürü özelliği kelime oyunları, danslar ve hareketlerle sağlanır.


Oyununun başkarakteri olan Karagöz eğitim görmemiş, cesur, tepkilerini açıkça gösteren, çabuk öfkelenip kavga eden, yalancılığa ve ikiyüzlülüğe tahammül edemeyen gerçekçi bir halk adamı olarak oyundaki Hacivat, Çelebi, Tiryaki gibi eğitimli tiplerin konuşmalarını anlamaz ya da anlamaz görünüp sözcüklere ters anlamlar yükler. Bu karşıtlıklardan çeşitli komiklikler doğar. Her işe burnunu sokan, patavatsız yapısından dolayı sık sık zor durumda kalan Karagöz, oyunun sonunda bir yolunu bulup işin içinden sıyrılmayı başarır.


Hacivat ise Karagöz’ün tam tersi karakterdedir. Eğitim görmüş, iyi konuşan, bilgili, kişisel çıkarlarını ön planda tutan, kurulu düzeni kabul eden, içten pazarlıklı, nabza göre şerbet veren, tüm mahallelinin akıl danıştığı ve yardım istediği kurnaz bir tiptir. Karagöz'ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye çalışır.


Oyunda Karagöz ve Hacivat dışında Zenne, Çelebi, Tiryaki, Beberuhi, Laz, Kayserili, Kastamonulu, Rumelili Arap, Kürt, Arnavut, Frenk/Rum, Ermeni, Yahudi, Matiz, Külhanbeyi ve Çengi gibi farklı karakterler bulunmaktadır.


Müzik ve dans Karagöz oyunlarının önemli unsurlarıdır. Karagöz oyunundaki tipler, yöresel müzik ve danslar eşliğinde sahneye çıkartılır. Söz, şiir, müzik, dans ve tasvir hareketlerinin uyumlu bir şekilde ortaya konması ile gölge oyunu bütünlük kazanır.


Karagöz oyunu dört bölümden oluşmaktadır. Hacivat’ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz’ü çağırdığı ve Karagöz’le Hacivat’ın kavga ettikleri giriş bölümüne “mukaddime” (başlangıç) denir. Bu bölümde Hacivat’ın söylediği perde gazelinde, oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi, tasavvufi anlamı vurgulanır. Bir sonraki bölümde Karagöz ve Hacivat’ın kişilik özellikleri ve karşıtlıkları vurgulanır. Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış, somutlaştırılmış ikili konuşma yer alır. Buna “muhavere” (söyleşi, diyalog) denilir. Muhavere, tekerleme biçiminde de olabilir. Asıl hikâyenin anlatıldığı ve diğer tiplerin perdeye geldiği üçüncü bölüme “fasıl” (oyun) adı verilir. Oyun, buradaki konuya göre isim alır. Fasıl’ın sonunda Hacivat ve Karagöz dışında diğer oyuncular perdeden ayrılır. Son bölümde Karagöz ile Hacivat oyundaki espriler ve yanlış anlamalardan dolayı seyirciden özür diler ve bir sonraki oyunun duyurusu yapılır.


Karagöz oynatan ve usta-çırak ilişkisi içinde yetişen sanatçıya hayali denmektedir. Karagöz sanatçıları yeni oyunları yaratma ve halkın ihtiyaçlarını belirlemede önderlik etmiş yazar, yönetmen, müzisyen, oyuncu ve tasvir yapımcısı kimliklerini birleştiren çok yönlü sanat adamlarıdır. Bu sanatçılar oyunlardaki bütün tipleri ve müzikleri tek başına seslendiren, oyunları izleyici kitlesine göre doğaçlama olarak değiştirebilen, tasvirlerini kendi yapan ve bu yönleriyle örneğine az rastlanan yetenek ve zekâya sahip kişilerdir.


Hayali’nin yanına çırak olarak giren ve yardak adı verilen yardımcısının eğitimi, tasvirlerin çubuklara takılması ile başlar ve yardağın oyun oynatabilecek niteliğe erişmesine kadar devam eder. Önceleri yardımcılara ve oyun takımı ile görevli kişiye sandıkkâr denilmekteyken oyunlarda şarkıları, türküleri okuyanlara yardak, tef çalan yardımcıya dadayrezen adı verilmekteydi. Ancak günümüzde hayaliye yardım edenlerin tamamına yardak denilmektedir.


Eskiden kahvehanelerde, bahçelerde, sünnet düğünlerinde, evlerde, açık alanlarda oynatılan Karagöz, günümüzde genellikle sahnelerde oynatılmaktadır. Bununla birlikte, Karagöz’ün açık ve kapalı alanlarda oynatılabilir olması sebebiyle karagöz gösterilerinin kamusal hayatın farklı alanlarında gerçekleştirilebildiğini de görmek mümkündür. Özellikle Ramazan ayında yapılan gösteriler, hala canlılığını korumaktadır.
Karagöz sanatçıları özellikle İstanbul, Bursa, Ankara, Adana, Gaziantep ve İzmir gibi izleyici potansiyelinin yüksek olduğu yerlerde performanslarını sergilemektedirler.


Bursa’nın en eski kabristanı olan Yoğurtlu Baba Dergahı’nda bulunduğu düşünülen kabir, 1950 yılında anıt mezara dönüştürülerek sembolik bir perdeye Karagöz ve Hacivat’ın çiniden rölyef heykelleri yaptırılmıştır. Anıtın arkasında temsili üç mezar taşı vardır. Anıt mezarın hemen karşısında yer alan Karagöz Müzesi geleneksel gölge oyununun yanı sıra, farklı etkinliklerin de yapıldığı bir kültür merkezi özelliğini taşımaktadır. Türkiye’nin tek Karagöz Müzesi olan binada düzenli olarak Karagöz gösterileri yapılmaktadır. 1997 yılında açılan müzede, Şinasi Çelikkol’un özel koleksiyonundan geleneksel Karagöz figürleri ile çeşitli ülkelerden toplanan kukla ve gölge oyunları figürleri sergilenmektedir.


1990 yılında kurulan Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi, Karagöz’ün gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayacak, üyelerinin ve Karagöz sanatçılarının Karagöz’e dair bilgilere ulaşabilecekleri bir ağ oluşturmuştur.


Karagöz oyununun gelecek kuşaklara aktarılması, toplumsal farkındalığın yaratılması ve geleneğin yaşayabilirliğinin güvence altına alınması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı, UNIMA Türkiye Milli Merkezi, belediyeler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları pek çok etkinlik gerçekleştirmektedir.


Karagöz oyunu oynatma, tasvir yapımı ve bu geleneğin yaşatılmasında sağladıkları katkılarından ötürü Tacettin Diker, Orhan Kurt ve Metin Özlen 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak ilan edilmişlerdir.


Gazi Üniversitesi Türk Halk Bilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, UNİMA Milli Merkezi ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu işbirliğiyle geleneğin gelecek nesillere aktarılması amacıyla Somut Olmayan Kültürel Miras, Yaşayan Karagöz Uluslararası Sempozyumu 2006 yılında düzenlenmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNIMA Türkiye Milli Merkezi işbirliği ile 2008 yılında Somut Olmayan Kültürel Miras ve Karagöz Çalıştayı gerçekleştirilmiştir.


2011 yılında Ege Üniversitesi, UNIMA Türkiye Milli Merkezi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen Somut Olmayan Kültürel Miras: Karagöz Öğreniyorum Projesi ile 16 farklı okuldan 95 ortaokul öğrencisi Karagöz figürlerini yapmayı öğrenmiş ve kendi Karagöz oyunlarını sergileme fırsatı bulmuşlardır.


UNIMA Türkiye Milli Merkezi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi işbirliğinde UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ve UNIMA Türkiye Milli Merkezi ortaklığında Milletlerarası Gölge-Kukla Oyunları Festivali ve Paneli Türk Dünyası Kültür Başkenti ve UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Başkenti ilan edilen Eskişehir’de 23-25 Nisan 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.


1993 yılından beri iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Bursa Karagöz Gölge ve Kukla Oyunları Festivali’nin 15.’sinin Kasım 2013 tarihinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Ayrıca Karagöz anıtının da bulunduğu Bursa Orhaneli’nde Karagöz Kültür Şenlikleri düzenlenmektedir. Festival süresince şenlik meydanında Karagöz ve Hacivat resimleri ve el sanatları stantları sergileri açılmaktadır.


Özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı geleneksel Karagöz oyunuyla ilgili eserleri yayımlamaya özen göstermektedir. Örneğin Ünver Oral’ın İbiş Yeni Evde (2001), İbiş ve Karagöz (2001), İbiş'in Akıl Dişi (2001), Karagöz ve Trafik (2001), İbiş geldi Karagöz geldi (2001), Karagöz'ün dondurmacılığı (2001) Çocuklara Karagöz (2000), Karagöz Park Bekçisi (1999), Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır.. 2008 yılında Bakanlık tarafından hazırlanan Gölgenin Renkleri adlı prestij yayım. ile 2011 yılında UNIMA Türkiye Milli Merkezi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla yayımlanan Klasik Karagöz Oyunları DVD seti ise bu alanda örnek gösterilen çalışmalar arasında yer almaktadır.


Karagöz, 2009 yılında ülkemiz tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydettirilmiştir.


Şeyh Küşteri Söylencesi
Enver Behnan Şapolyo, Bursa Halkevi
tarafından yayımlanan Türkün (Uludağ) dergisinin 7. sayısında, Şeyh Küşteri söylencesini şöyle aktarmaktaydı:
"Orhan Gazi Karagöz'ü idam ettirdikten sonra, bu karakuşî kararından dolayı vicdan azabı duymaya başladı. Karagöz'ün, bir cami yapılırken minaresinin dibinde idamı, halkı fena halde müteessir etmişti. Kanlı ve beklenilmeyen bu hadise, gönüllere bir kırgınlık vermişti. Her tarafta bu hadise konuşuluyordu. Hatta Orhan Gazi"nin silâh arkadaşları bile, bu hadisenin halk üzerinde yaptığı tesirleri padişaha anlatıyorlardı.
Bu defa Orhan Gazi de müteessir oldu. Karagöz'ün arkadaşı Hacivat'ı arattı. Hacivat boynunun vurulacağından korkarak Hac'ca gitmişti, Hacivat'ı Hac yolculuğunda Arap eşkıyaları kesmişler, eşyalarını da Şam'da satmaya götürmüşlerdi. Sihirli bir köpek bu katilleri yakalattı. Hacivat'ın katilleri Mestaniye çarşısında idam olundular. Bu sihirli köpek de, idam olunanların yanında can verdi.
Bu hadise de Orhan'ın canını sıkmış ve hatta korkutmuştu. Orhan'ın nedimlerinden birisi, 'Şeyh Küşteri' adında bir zatın Karagöz ve Hacivat'la çok dost olduklarını ve bütün muhaverelerini bildiğini söyledi. Orhan da:
- Varın bu şeyhi buraya getirin! dedi. Derhal Orhan'ın adamları Şeyh Küşteri'yi alarak Orhan'ın karşısına getirdiler. Orhan:
- Siz Karagöz'le Hacivat'ı tanıyormuşsunuz?..
- Evet!
- Bunların bana hallerin bir anlat!
Şeyh Küşteri biraz düşündükten sonra:
- Müsaade edin, ben size onların hayallerini bir ata oyunuyla canlandırayım, dedi.
Bir çanak, biraz kül, biraz zeytinyağı ve bir de beyaz tülbent istedi. Derhal getirdiler. Şeyh Küşteri kül ile zeytinyağını karıştırdı, çanağa koyarak bir meş'ale yaptı ve yaktı. Sonra ayağındaki sivri uçlu sarı çedik pabuçlarını çıkararak, sağ pabucunu Karagöz, sol pabucunu da Hacivat farz ederek önce Hacivat'ı perdeye getirdi. Alim ve mutasavvıf bir zat olan Şeyh Küşteri, bir eski atasözünü okuduktan sonra, Hacivat'a:
'Huzur-u haziran, cemiyet-i irfan, vakt-i sefa-yı merdan, bîdindir, münafıktır şeytan, şeytanın dinsizliğine, rahmanın birliğine, temaşaya tenezzül buyuran devletlü hünkârım Orhan Gazi Hazretlerinin sağlığına' dedikten sonra, Hacivat'a yeri öptürdü. Sonra:
'Efendim ben, bendeniz, ben âcizleri, eli yüzü yummuş, elfâzı düzgün, hoş sohbet, fasihü'l-lisan, musâhabeti tatlı!
Bu anda Karagöz perdenin köşesinden çıkarak:
- Hoş geldin muşmula suratlı!
Hacivat:
- Bir yar-i kafadar olsa! Hay bana bir eylence medet, medet! Hey!, diye bağırmaya başladı Perdenin yukarısından Karagöz atladı, iki pabuç birbirine sarılarak kavga ettiler.
Karagöz yerde söylendi. Tekrar Hacivat geldi. Karagöz halk dilinden, Hacivat Osmanlı dilinden Arabi ile Fârisî ile karışık konuştu. Karagöz anlamadı ve muhavereye başladılar.
Bu hayal oyunu Orhan'ın çok hoşuna gitti, her zaman oynatılmasını söyledi. Şeyh Küşteri bundan sonraki oyunlarda, eski kıyafetlerle deve derisinden Karagöz ve Hacivat tasvirleri yaptı, bu suretle Orhan'a oynattı. Bu oyun Yıldırım Bayezit zamanında daha ileriye gitti ve hayal oyunu olarak kaldı. Karagözcüler de Şeyh Küşteri'yi pîr tanıdılar.

İşte buna, Karagözcüler 'Şeyh Küşteri Efsânesi' diyorlar. Büyük huzur oyunlarında bunu seyircilere anlatırlardı.
Bu vak'anın olduğunu incelemek doğru değildir. Bunu aynen bir efsâne diye kabul etmek ve folklor malzemesi diye almak doğrudur."