FB TW PIN NWS

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

2021-03-20
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Avrupa Konseyi'nin 'Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi' İstanbul'da imzalandığı için uluslararası camiada 'İstanbul Sözleşmesi' olarak biliniyor.

2011 yılında kabul edilen İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ve onaylayan ülke Türkiye oldu. Sözleşme, 10 ülkenin onayıyla 2014 yılında yürürlüğe girdi ve Mart 2019 itibariyle 33 devlet ve Avrupa Birliği tarafından da onaylandı.

Sözleşme, uluslararası hukukta kadına karşı şiddetin, kadın erkek eşitsizliğinin ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın sonuçları olduğuna vurgu yapan ilk sözleşme olma özelliğine sahip.

İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini içeriyor.

Sözleşme çerçevesinde ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddeti kapsıyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NE ZAMAN VE NEREDE İMZALANDI?
11 Mayıs 2011'de imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi'ne ilk imzayı Türkiye adına, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu attı.

Sözleşmeyi ilk imzalayan diğer ülkeler Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg.

Meclis, Sözleşmeyi, 14 Mart 2012'de kabul edildi. Böylece Türkiye sözleşmeyi ilk onaylayan ülke oldu ve sözleşme, 1 Ağustos 2014'te Türkiye'de yürürlüğe girdi.

Kasım 2017'ye kadar 45 ülke tarafından imzalanan ve 27 ülke tarafından onaylanan Sözleşme, Almanya'da 2018'de yürürlüğe girdi.

İstanbul Sözleşmesi, başta Türkiye olmak üzere dünya genelindeki kadın hareketlerinin en önemli somut kazanımı olarak görülüyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN AMAÇLARI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ NELER?
İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle çok yönlü mücadele amacıyla hazırlandı.

Taraf devletlerden beklenen öncelikli olarak kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; şiddet mağduruna ve failine karşı destek politikaları oluşturmak.

Sözleşme kapsamında taraf devletlerin tüm ilgili organlar, kurumlar ve örgütlerle iş birliği içerisinde olması ve koordinasyon biriminin kurulması öngörülüyor.

Bunun yanında kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak da sözleşmenin amaçları arasında.

Sözleşmeye göre taraf devletlerin şiddetle mücadele etmek için yeterli düzeyde mali kaynak ve insan kaynağı tahsis etmesi gerekiyor.

İmzacı taraf devletlerin yükümlülükleri:

* Toplumsal cinsiyete duyarlı politikalar, kapsayıcı ve eş güdümlü politikalar uygulamak,

* Mali kaynaklar ayırmak,

* Resmi bir eş güdüm birimi kurmak,

* İstatistiksel veri toplamak, incelemek, yayınlamak,

* Şiddetin önlenmesi için zihniyet değişikliği sağlamak.

* İstanbul sözleşmesi bütün bunların yapılması için devletlere detaylı bir yol haritası çiziyor.

KADINLAR İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'Nİ NEDEN SAVUNUYOR?
Kadını aile içine hapsetmeyen, kadını sosyal yaşamın merkezine koyan sözleşme, eşitlik kavramı üzerinden kadını konumlandırıyor.

Taraf devletlere, şiddetin önlenmesinde büyük sorumluluklar yüklüyor. Örneğin, Türkiye'deki kadınların şiddete karşı sıkça başvurduğu 6284 No'lu yasa, İstanbul Sözleşmesi'nin garantisi altında.

TÜRKİYE, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'Nİ UYGULAMADA NEREDE DURUYOR?
İstanbul Sözleşmesi gereğince kurulan izleme mekanizması olan Kadınlara Yönelik ve Aile İçi Şiddete Karşı Mücadele Uzman Grubu GREVIO, yaptığı incelemeler sonucu Türkiye için ilk değerlendirme raporunu 2018'de yayımladı.

İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Av. Nazan Moroğlu, değerlendirme raporunda, "İstanbul Sözleşmesi'nin kabulünün ardından kadınlara yönelik ve aile içi şiddetle mücadele kapsamında atılan olumlu adımlara değinildikten sonra, uygulamada kadınlara yönelik şiddetle mücadelede eksikliklere ve engellere dikkat çekildiğini" söylüyor.

Moroğlu'na göre raporda bahsedilen, Türkiye'de kadına şiddeti engellemeye yönelik atılan 'olumlu adımlar' şunlar:

* 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine dair Kanunun kabul edilmesi;

* Kadınlara yönelik şiddetle mücadelede Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün bir koordinasyon kurumu olarak belirlenmesi;

* 2007-2020 yıllarını kapsayan ve şiddetle mücadele amacıyla birbirini izleyen üç Ulusal Eylem planı hazırlanması;

* Ulusal Eylem Planlarında yer verilen bir dizi tedbirlerin odağında kadınlara yönelik şiddetin bir tür ayrımcılık olduğuna değinilmesi;

* Yapılan yasal reformlar, Türk Ceza mevzuatının İstanbul Sözleşmesi’yle uyumlu hale getirilmesi;

* Kadınlara yönelik şiddetle mücadelede toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi odaklı tedbirlerin alınmış olması.

"KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ SAĞLANMALI"
GREVIO değerlendirme raporuna göre, Türkiye'nin sözleşmeyi uygulamada bir hayli yol kat etmesi gerekiyor. Raporda bahsedilen eksiklikleri Av. Nazan Moroğlu şöyle özetliyor:

* 6284 sayılı yasaya ilişkin idari verilerin ötesindeki ayrıştırılmış verilerin derlenmemiş ve iletmemiş olması;

* Türkiye'nin genel politikalarında kadın erkek eşitliğinin esas alınmaması ve bunun kadınlara karşı şiddet üzerindeki potansiyel etkilerinin kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmaması;

* Türkiye'de kadının anne ve bakım sağlayıcı geleneksel rollerinin ön planda tutulması; bu eğilimin, kadın ve erkeğin aile ve toplumdaki rol ve sorumluluklarına ilişkin kalıplaşmış ayrımcı ön yargılarla mücadelede engel oluşturması;

* Şiddet faillerine yönelik soruşturmalar, kovuşturmalar ve cezalandırmalara ilişkin adli verilerin mevcut olmaması, bu nedenle yasaların kolluk kuvvetleri, savcılıklar ve mahkemelerce uygulanmasının etkili bir biçimde izlenmesi önünde ciddi bir engel oluşturması;

* Devletin mağdurları koruyamamasının, kadınların zaman zaman, yeniden mağdur edilme ve/veya çifte mağduriyete uğramasına yol açması;

* İstanbul Sözleşmesi'nin ve bu sözleşme ilkelerinin savunuculuğunu yapan bağımsız kadın kuruluşlarının, ilgili sivil toplum kuruluşlarının giderek kısıtlayıcı koşullarla karşı karşıya kalmaları;

* Mahkemelerin uygulamalarıyla kadına karşı şiddet eylemlerine cezai yaptırımların caydırıcılığının gerektiği gibi sağlanamaması;

* Koruyucu tedbir kararlarının etkili bir biçimde uygulanabilmesi için, bu kararların yasal kurumlarca mağdurun emniyeti ve güçlendirilip kurtarılması ihtiyacına gereken dikkat gösterilmemesi;

* Koruma kararlarının kısa süreli verilme eğiliminin olması.